Son yıllarda MR, tomografi, ultrason gibi görüntüleme yöntemleri hayatımızın bir parçası haline geldi. Bugün herhangi bir şikâyetle doktora gittiğinizde, elinize bir tetkik kağıdı tutuşturulup görüntüleme merkezine yönlendirilmeniz çok olağan. Peki bu artış bize ne kazandırıyor, ne kaybettiriyor?
MR ve Tomografi: Erken Teşhis mi, Gereksiz Kaygı mı?
Neden Bu Kadar Çok Görüntüleme Yapılıyor?
Görüntüleme teknolojileri gerçekten çok değerli. Bir hastalığı erken yakalamak, çoğu zaman hayat kurtarıyor. Özellikle kanser gibi sinsi seyreden hastalıkların teşhisinde MR ve tomografi büyük rol oynuyor.
Ama istatistiklere baktığımızda durum biraz düşündürücü. Türkiye’de MR ve tomografi kullanım oranları Avrupa ortalamasının çok üzerinde. Örneğin, her MR cihazına düşen kullanım sayısı AB ülkelerinden neredeyse 10 kat fazla. Bu da bize şunu gösteriyor: biz tetkik yapmayı biraz fazla seviyoruz.
Fazla Tetkik, Fazla Kaygı: Görüntülemenin Görünmeyen Yan Etkisi
Burada karşımıza overdiagnosis yani “aşırı tanı” kavramı çıkıyor. Yani aslında ciddi bir sorun yaratmayacak küçücük bulguların bile “hastalık” gibi algılanması.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri tiroid kanseri. ABD’de 1975’ten 2009’a kadar tiroid kanseri tanıları üç kat arttı ama ölüm oranları neredeyse hiç değişmedi. Yani insanlar daha fazla “tiroid kanseri” tanısı aldı ama bu onların yaşam süresini uzatmadı. Güney Kore’de ise durum daha da çarpıcı: 20 yıl içinde tiroid kanseri teşhisi 15 kat arttı, ama yine ölüm oranları aynı kaldı.
Benzer durum meme kanseri taramalarında da görülüyor. Mammografi sayesinde erken teşhis arttı ama aynı zamanda önemsiz lezyonların da peşine düşülüyor. Bu da kadınlarda gereksiz korku, hatta bazen gereksiz ameliyatlara yol açabiliyor.
Psikolojik Yük: Gereksiz Kaygı
Bir de işin psikolojik tarafı var. MR sonucunda tesadüfen bulunan küçücük bir kistin “kanser olabilir” ihtimali, insanlarda ciddi bir kaygı yaratıyor. Oysa bu bulguların büyük kısmı hiçbir zaman hastalık seviyesine ulaşmıyor.
Ünlü nörolog Suzanne O’Sullivan bu durumu “modern tıbbın yan etkisi” olarak tanımlıyor. Ona göre fazla teşhis, hastaları hasta yapıyor: İnsanlar tanıyla birlikte kendini hasta hissetmeye başlıyor, yaşam kaliteleri düşüyor.
Bu tabloya bir de internet ekleniyor. “Cyberchondria” denilen durum, yani internette semptom arayıp kendi kendine hastalık yakıştırma, kaygıyı katlıyor. Basit bir baş ağrısı bile internette arandığında beyin tümörüne çıkabiliyor.
Peki Çözüm Ne?
Elbette görüntüleme teknolojilerini kullanmamak mümkün değil. Erken teşhisin hayat kurtardığı binlerce vaka var. Ama dengeyi iyi kurmak gerekiyor.
-
Gereksiz tetkik istemek yerine doktorun klinik muayene bulgularına güvenmek,
-
Her küçük bulguyu “hastalık” gibi görmemek,
-
Bazen “bekle-gör” yaklaşımını (watchful waiting) tercih etmek,
-
Ve en önemlisi, toplumda sağlık okuryazarlığını artırmak bu sorunun çözümünde önemli adımlar.
Tıbbi görüntüleme, modern tıbbın en büyük başarılarından biri. Ama her güçlü aracın olduğu gibi bunun da yan etkileri var. Fazla tanı, fazla kaygı ve gereksiz tedaviler…
Kısacası, görüntüleme cihazlarına ne kadar kolay erişiyorsak, onları o kadar bilinçli kullanmamız gerekiyor. Çünkü bazen bir görüntü bize sadece “fazladan kaygı” hediye edebiliyor.

1 Yorum
Nurhan Attila
23-08-2025 11:58Yazıyı çok faydalı buldum. Gerçekten de son yıllarda her şikâyette MR ya da tomografi istenmesi dikkatimi çekiyordu. Erken teşhisin önemini biliyoruz ama gereksiz tetkiklerin hem kaygı hem de masraf yarattığını hiç bu kadar net düşünmemiştim. Bundan sonra doktorumla tetkiklerin gerçekten gerekli olup olmadığını daha açık konuşacağım.