Çoğumuz yapıyoruz, itiraf edelim. Saatlerce dizi izleyip, kendimizi favori karakterlerimizin yerine koyuyoruz, onların hayatlarını yaşıyor, sevinçlerini ve acılarını paylaşıyoruz. Peki neden? Neden gerçek hayattan kaçıp kurgusal dünyalara sığınıyoruz ve oradaki karakterlerde kendimizi bulmaya çalışıyoruz? Cevap, içimizdeki eksiklikleri bu karakterlerde tamamlama arzusunda yatıyor olabilir. Kulağa biraz dramatik gelebilir, ama düşünsenize...
Öncelikle, diziler bize idealize edilmiş hayatlar sunuyor. Kim istemez ki her bölümde kusursuz saçlarla uyanan, her zaman doğru cevabı bilen, sürekli macera peşinde koşan bir hayat? Gerçek hayat faturalarla, trafikle, zorlu ilişkilerle doluyken, diziler bize bir kaçış noktası sunuyor. Kendi sıradan hayatlarımızdan sıkıldığımızda, başka birinin, daha heyecanlı ve "kusursuz" görünen hayatına dalmak cazip geliyor. Belki de Sherlock gibi dahi olmayı, ya da Daenerys Targaryen gibi güçlü olmayı özlüyoruz. Bu karakterler, ulaşamadığımız özlemlerimizi temsil ediyor olabilirler.
İkinci olarak, dizilerdeki karakterler genellikle belirli bir özelliğiyle öne çıkarlar. Cesur, zeki, komik, romantik... Belki de kendimizde eksik gördüğümüz bu özellikleri, o karakterlerde bulup onlarla özdeşleşiyoruz. Mesela, içine kapanık biriyseniz, sosyal ve girişken bir karaktere hayranlık duyabilir, onun gibi olmayı dileyebilirsiniz. Ya da kararsız biriyseniz, her zaman ne istediğini bilen, kararlı bir karakter size ilham verebilir. Kendimizde geliştirmek istediğimiz yönleri, bu karakterlerde görüp, onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz belki de.
Üçüncü ve en önemli nokta, bağlantı kurma ihtiyacı. Hepimiz ait hissetmek, anlaşılmak istiyoruz. Gerçek hayatta bu her zaman mümkün olmayabiliyor. Ama dizilerde, kendimize benzer karakterler bulup onlarla bağ kurabiliyoruz. Onların yaşadığı zorlukları, hissettikleri duyguları anlayabiliyoruz. Yalnız olmadığımızı hissediyoruz. Özellikle toplumda "farklı" kabul edilen kişiler için, kendilerine benzeyen karakterleri görmek çok önemli olabiliyor. Bu karakterler, onlara "normal" hissettiriyor, ait oldukları bir yer olduğunu gösteriyor.
Düşünsenize, kaç kere bir dizi karakterinin yaptığı bir şeye "Aynı ben!" dediniz? Ya da kaç kere bir karakterin yaşadığı bir olayda kendinizi buldunuz? Bu tesadüf değil. Dizilerin yazarları da insan psikolojisini iyi biliyor ve hepimizin ortak noktalarına dokunan karakterler yaratıyorlar.
Tabii ki, dizilerle aramızda sağlıklı bir mesafe olması gerekiyor. Gerçek hayatı unutturacak kadar kaptırmamak, kurgusal karakterleri putlaştırmamak önemli. Ama arada sırada kendimizi kurgusal dünyalara bırakıp, farklı hayatlar yaşamak, farklı bakış açıları kazanmak da fena bir fikir değil. Belki de bu süreçte, kendimiz hakkında yeni şeyler keşfederiz. Kim bilir, belki de aradığımız kayıp parçalar, sandığımızdan daha yakındadır... Ne dersiniz, bir bölüm daha izleyelim mi?
0 Yorum