Avukatlık ofisinin hukuk kitapları ile dolu duvarları iç karartıcı bir bekleyişin sessiz tanığıydı. Eczacı Eylül Hanım, avukatı Demir Bey’in karşısında oturmuş, ellerini sıkı sıkıya kenetlemişti. Demir Bey, kalın bir zarfı açarken yüzünde beliren ifade, fırtına öncesi sessizliği andırıyordu. Zarfın içinden çıkan birkaç sayfalık mahkeme kararı, onların kaderini belirleyecekti.
“Karar tebliğ edildi” dedi Demir Bey, sesi her zamanki gibi sakin ama bu sefer altında ince bir gerginlik hissediliyordu. Eylül Hanım’ın kalbi, göğüs kafesinde bir kuş gibi çırpınmaya başladı. O karar, aylardır süren belirsizliğin, uykusuz gecelerin, ekonomik sıkıntıların bir sonu olacaktı.
Olay, birkaç yıl önce yaşanmıştı. Mesleğe yeni başlayan Eylül Hanım’ın eczanesine gelen bir hasta, kanser ilacı almak için bir rapor ve reçete ibraz etmişti. Protokol gereği, ilacı teslim ederken hastanın veya yakınının imzasını almıştı. Ancak sonradan anlaşıldı ki, rapor sahteydi. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), 2009 Eczane Protokolü’nün ilgili maddesine dayanarak Eylül Hanım’a hem yazılı bir uyarı vermiş hem de yüklü bir cezai şart uygulamıştı: tam tamına 459.600 TL.
Eylül Hanım, o anı hala dün gibi hatırlıyordu. Şaşkınlık, öfke ve çaresizlik hisleri birbirine karışmıştı.
“Haksızlık!” diye düşünmüştü defalarca. “Ben sadece işimi yapıyordum. Sahte bir raporun varlığını nasıl anlayabilirdim ki?”
Bu düşüncelerle, SGK’nın kararının iptali için mahkemeye başvurmuştu. İlk derece mahkemesi, Eylül Hanım’ı haklı bulmuş ve SGK’nın işlemini iptal etmişti. O gün, Eylül Hanım derin bir nefes almış, adaletin tecelli ettiğine inanmıştı. Ancak bu sevinç uzun sürmemişti. SGK, kararı temyiz etmişti.
Demir Bey, elindeki metni, Yargıtay kararını okumaya başladı. Eczacı Eylül Hanım, Avukat Demir Bey’in yüzündeki ifadeyi dikkatle izliyordu. Başlangıçta umutla karışık bir merak vardı, ancak Demir Bey’in kaşları çatıldıkça, o da gerildi.
“Davacının; davalı ... SGK İl Müdürlüğü’nün 14/09/2021 tarih ve 2598654 sayılı yazısı ile eczanesi hakkında 1 adet sahte rapor ve reçete ile ... isimli kanser ilacı fatura edilmesi nedeniyle 2009 Eczane Protokolünün 6.3.3. maddesi gereğince haksız olarak yazılı uyarı ve 459.600-TL cezai şart tahakkuku işlemlerinin yapıldığına ilişkin davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün…” Demir Bey duraksadı, gözlerini Eylül Hanım’a çevirdi.
“Kabul kararı, temyiz edilmişti,” diye tamamladı cümlesini Eylül Hanım, sesi titrek bir fısıltıdan ibaretti.
Demir Bey başını salladı. “Evet. Ve Yargıtay, ilk derece mahkemesinin kararını bozmuş.”
Eylül Hanım’ın dünyası başına yıkıldı. O kadar umut, o kadar çaba… hepsi boşa mı gitmişti?
Demir Bey, Yargıtay’ın gerekçelerini okumaya devam etti. Benzer bir davanın daha önce Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından incelendiğini ve o davada da eczacının aleyhine karar verildiğini belirtiyordu. Yargıtay, eczacının, kendisine ibraz edilen evrakların doğruluğunu kontrol etmekle yükümlü olduğunu, sahte rapor üzerine “aslı gibidir” şerhi vermesinin de yanıltıcı olduğunu vurguluyordu.
“Ama ben raporun aslını görmedim ki!” diye itiraz etti Eylül Hanım, sesi çaresizlikle doluydu. “Hasta, fotokopi bir rapor getirmişti. Ben sadece üzerindeki bilgilerin doğru olduğunu varsaydım.”
Demir Bey, anlayışla başını salladı. “Biliyorum Eylül Hanım. Ama Yargıtay, protokolün 6.3.3 maddesini ve daha önceki emsal kararları gerekçe gösteriyor. İlacı teslim alan kişinin, rapordaki isimle aynı kişi olmaması da önemli bir detay.”
Yargıtay kararında, dolandırıcılık suçundan yargılanan kişilerin, başka eczanelerden de aynı yöntemle ilaç aldıkları, olayın en son bir eczacının kimlik sormasıyla ortaya çıktığı belirtiliyordu. Bu durum, Yargıtay’ın, eczacıların daha dikkatli olması gerektiği yönündeki görüşünü destekler nitelikteydi.
Demir Bey, son bir kez kağıtlara baktı. “Karar kesinleşmiş sayılır. Karar düzeltme yolu açık ama bu aşamada sonuç alma ihtimalimiz çok düşük.”
Eylül Hanım, sandalyesine çöktü. Omuzları çökmüş, gözleri dolu doluydu. O kadar çabalamış, o kadar inanmıştı. Şimdi ise, hem itibar kaybı hem de ağır bir maddi yük ile karşı karşıyaydı.
“Peki şimdi ne olacak?” diye sordu, sesi boğuk çıkmıştı.
“Şimdilik, Yargıtay’ın bozma kararına uyulacak ve ilk derece mahkemesi, önceki kararını değiştirecek. Cezai şartı ödemeniz gerekecek,” diye açıkladı Demir Bey.
Eylül Hanım, sessizce pencereye doğru baktı. Dışarıda hayat normal akışında devam ediyordu. İnsanlar gülüyor, sohbet ediyor, işlerine gidiyorlardı. O ise, kendini dev bir hukuk mekanizmasının dişlileri arasında sıkışmış hissediyordu.
“Adalet…” diye fısıldadı, sesi kırık döküktü. “Adalet, bazen çok uzak bir kavram.”
Demir Bey, Eylül Hanım’ın omzuna hafifçe dokundu. “Biliyorum, zor bir durum. Ama pes etmemeliyiz. Belki ileride, koşullar değiştiğinde, yeniden bir şansımız olabilir.”
Eylül Hanım, Demir Bey’in sözlerine karşılık veremedi. İçinde biriken hayal kırıklığı ve öfke, kelimelere dökülemeyecek kadar büyüktü. O sadece işini yapmıştı. Kötü niyetli değildi. Ama şimdi, birilerinin yaptığı dolandırıcılığın cezasını çekmek zorundaydı. Yargıtay’ın kararı, hukukun soğuk yüzünü bir kez daha göstermişti.
Ve Eylül Hanım, mesleğinin ilk yıllarında yaşadığı bu tecrübe ile sadece eczacılık bilgilerinin yeterli olmadığını anlamıştı. Hukuk ve ilgili mevzuatı da iyi bilmesi gerçeğini büyük bir bedel ödeyerek anladı.
Bu yazı, Av. Selvi ÖZÇETİN tarafından yargı kararlarının incelenerek herkes tarafından anlaşılabilecek dille hazırlanan "Sağlık Hukuku Öyküleri" kitabının bir bölümüdür.
1 Yorum
Rabia Arslan
18-01-2025 18:03Çok üzücü bir durum. Sahte rapor çetelerinin sağlık sektöründeki etkilerini daha fazla duyurmak ve bu tür dolandırıcılıkların önüne geçmek için ne gibi önlemler alınabileceği üzerine daha fazla tartışma yapılmalı. Genç eczacılara ve sağlık çalışanlarına yönelik bu tür saldırılar, sadece maddi zarara yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda güven duygusunu da zedeliyor. Konu, sadece bireysel bir mağduriyet meselesi değil; tüm sağlık sistemine zarar veren bir sorun. Bu yazıyı kaleme alarak bu konuda farkındalık yaratılması çok değerli. Umarım benzer olaylar tekrar etmez ve yasal önlemler daha etkili hale gelir.